4 Eylül 2009 Cuma

sabahın ilk ışıkları


güneş ışıklarının da yardımıyla uykusuzluğumu sonsuza dek baskılamayı başardım. ne halt arıyorsam gecenin karanlığında zaten. derdim birine bir şey anlatmak mı? hayır. bilgisayarın otomatik sorduğu "do you like it?" sorusuna cevaben basılan bir botun mu, aktaran duygularımı? yok, ben "beni kimse anlamaz" havamdayım. aklım bir kasetçalar olsa çaldığı parça cengiz kurtoğlu'ndan oluverirdi. o kendine bile kaygısız, isyan ve kederi bir mutasavvıf bedeniyle yaşayan parçalardan biri.

insanlar, kendilerine uzaklaşmışlıklarıyla o kadar yalnız bırakıyorlar ki beni. ha; yalnızlık çok mu koyuyor bana, hem de 340 facebook arkadaşlı biri olarak? yoksa yürütebileceğim ve yönlendirebileceğim bir grup olmadıkça kendimi yalnız mı hissedeceğim? belki. peki bu notu insanlar okusun ve beni anlasın diye mi yazıyorum? belki artık kağıda yazmanın modası geçti ve ya kağıda yazmak güç geliyor; düşünsene, temiz a4 kağıt bul, bi de o hiç beğenmediğin yazınla mürekkebin eline bulaşmaması için dua edeceğin bir masa. ölme eşeğim ölme, yaz gelince yonca yersin. şimdiye kadar zaten hiç bilemedim ne için yazdığımı.

bizi (beni en azından) mutsuzluğa yönelten şey, hayatın kendisinde meydana gelen baş döndürücü hızdaki köklü değişimler değil mi? kim kaldı eskiden, neyi elinizde tutabildiniz bi düşünsenize? biz geçmişe dair, kendimize dair her şeyi unuttuk, o yüzden bu ikiyüzlülüğümüz.

kavanoz dipli dünya demişler, demişler de hiç boş laf etmemişler. küçükken nasıl güzel görünüyordu, şimdi nasıl yürek daraltıyor.

başka kimse için olmasını beklemesem de, bu yazı benim için kıymetli.

not: google görselde "güzel" anahtar kelimesini yazdığım vakit karşıma ilk gelen resme bakar mısınız? ana fikrimi bu kadar müthiş anlatan başka bir nane olamazdı.
google görsele "Güzel" anahtar kelimesini yazınca karşıma gelen ilk fotoğraf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder