14 Ağustos 2023 Pazartesi

KaKaPo ve KKP

 


Kakapo (kākāpō) kuşu nesli tükenmek üzere olan özel bir cins gececil (noktürnal) papağandır. En önemli özelliği ise şişman olduğundan dolayı uçma yetisini kaybetmiş olmasıdır. Douglas Adams’ ın “Last Chance to See – Son bir kez gör” kitabında değinilen bu papağan türü uçmayı unutsa da; uçmayı unuttuğunu da unuttuğundan dolayı uçabileceğini sanmaktadır. Bu sebeple yetişkinliğe erdikten sonra ara sıra uçmayı denemekte, hiç değilse yavaşça süzülmeyi hedeflemekte ama feci şekilde yere çakılmaktadır. Bu öyle fena bir çakılmadır ki bazen türün bireyleri hayatını kaybetmekte veya ciddi yaralar almaktadır. Bu yaralar onun eş bulma ve çiftleşme şansını azaltmakta ve neslinin tükenmesine davetiye çıkarmaktadır. Hatta bu canlı, insanın sebep olduğu etkiler dışında belki de sırf bu pek bir anlam verilemeyen davranış yüzünden neslini kendi kendine tehlikeye atmıştır.

Kakaponun neslini korumak için 50 yıldır muazzam bir çaba gösterilse de bu turun tüm bireyleri toplam 250 civarındadır. Kakapolar nesillerini tüketmek için var olmuşlardır gibi bir çıkarım aklınıza gelmesin elbette. Hatta ilgi çekici bir örnek olarak; bu türün dişileri çiftleşme döneminde azgınlaştığında 30 kilometre uzaktaki erkekle çiftleşmek için yürüyebilir ve geri yuvasına dönebilir. Yine de bu azim ve kararlılık, güçlü bir kakapo popülasyonu kurmaya yeterli olmaz. Eğer toplam sayınız birkaç yüzü ancak buluyor ise hiç ummadığınız mesafeleri kat etmek, hiç uyuşmayacağınızı düşündüğünüz bireylerle bir araya gelmek zorunda kalabilirsiniz.

Peki kakapolar neden uçamayacaklarını bile bile kendilerini yüksekten bırakır? Kuşların teropod dinozor atalarından ayrışarak uçmayı nasıl öğrendikleri konusunda en önde gelen hipotezlerden biri, onların kendilerini belirli yüksekliklerden bırakmaları ve uçmayı denemeleridir fakat bunun için öncelikle vücut yapılarının uçuşa müsait hale gelmesi gerekir. İdeal bir kuşun kanat açıklığı geniş ve omuzları kanat çırpacak kadar güçlü, vücut ağırlığı düşük, aerodinamiği ise uçuşa uygun olmalıdır. Kakapolar en büyük ve ağır papağan türü olduklarından zamanla uçma yetilerini kaybetmeleri şaşırtıcı olmamalı. Uçma yetisinin kaybedilmesinin üzerinden belki de binlerce yıl ve yüzlerce nesil geçmiş olmasına rağmen muhtemelen hala vücuttaki değişim ile beyindeki nöronal kabloların (sinaps) yeniden bağlanması aynı hızda olmasa gerek, bu bakımdan tavuklar bir adım önde. Aslında kakapolar için inatçı da denebilir, veya kendini yüksekten bıraktığında sürekli düşse bile bir gün uçacağını düşünmekte ve motive olmaktadır da diyebiliriz. Veya içlerindeki uçma dürtüsü o kadar güçlü hale gelir ki henüz birkaç hafta önce kafa üstü yere çakıldığını hatırlamaz, veya bunu umursamaz. Biyofiziksel özelliklerinin ona koyduğu bariyerleri, çalışarak veya hiç olmazsa sayısız kez deneyerek aşabileceğini düşünür ve her seferinde mutlaka yere çakılır.

Kakapoların en ünlüsü şüphesiz Sirocco’ dur. Şu anda 26 yaşında olan erkek Sirocco, muhtemelen bu yazıyı okuyan herkesten daha çok sayıda insanla tanışmış ve sayısız kereler televizyon ekranlarına çıkmıştır. Her yıl onun yumurtadan çıkma günü (kuşlar doğmazlar, neredeyse tüm embriyonik gelişimlerini tek bir hücreden itibaren yumurta içerisinde tamamlarlar, dolayısıyla doğum günleri yoktur. Onun yerine yumurtadan çıkma günleri vardır) olan 23 Mart’ tan birkaç hafta önce bölgedeki adalardaki kuş koruma enstitülerinde bir kutlama töreni telaşı başlar. Sirocco’ nun şöhreti ona pahalıya patlamıştır, çünkü insanlarla aşırı derecede fazla zaman geçirdiğinden karşı cinse dair neredeyse hiçbir seksüel ilgi duymaz, bu sebeple onun üremesi için çaba gösterilmemesi uygun görülmüştür. O ekran yüzüdür, süperstardır ve bu onun kaderidir.

Fakat bu Yeni Zelanda kuşu bize göre dünyanın tam öteki ucunda. Fakat ister inanın ister inanmayın bizde kakaponun bir karşılığı var. Bizim kakapo da ağaç veya kayaların tepesine tırmanıp yere çakıldıkça dökülen tüylerini temizleyip yoluna devam ediyor. Sorunun kendi doğasında değil de etrafında, arkadaşlarında, ekosistemde olduğunu zannediyor, ne gariptir ki isimleri de benzer. Bizdeki kakaponun adı Kemal Kılıçdaroğlu’dur, KK der bazıları. 16 seçimdir her seferinde kendini yüksekten bırakır ve son sürat çakılır, ama her seferinde bunu başarı olarak görür.

KKP ise, aynı zamanda Kemal Kılıçdaroğlu Partisi anlamına gelir. Eskiden adı CHP olan, sonrasında Y-CHP diye ünlenen parti artık Atatürk’ün değil, Kılıçdaroğlu’nun partisidir. Özü ve kökeni silinmiş, kadroları dağıtılmış ve ideolojisi yok edilmiştir. KK her seçim yeniden uçmaya çalışıyor, fakat insanlar ne kadar denerlerse denesinler uçamazlar. İnanırsak uçarız gibi bir söylem ile yol alınamaz, söz konusu insan ise. Kanat taksanız da uçamazsınız, 15 yıl boyunca bir ağaç kovuğunda aralıksız meditasyon yapsanız da. İnsan uçamaz, KKP hele hiç uçamaz.

Fakat fikirler uçabilir. Tüm Atatürkçüleri koluna, Atatürkçülüğü ise kafaya takıp yola çıkan bir topluluk uçabilir, hem de ne muhteşem bir uçuş! Fetöcü, radikal solcu, PKK sempatizanı ve Amerikancılara hiç ödün vermemiş ve vermemeye yemin etmiş bir ekip mutlaka uçar. Bir sonraki sefer hangi kayaya tırmanacağı ve nasıl çakılacağı belli olmayan ama çakılacağı kesin olan kakapolar olmaksızın yolumuza devam edersek düşüncelerimizi uçurabiliriz.

Her fikrin bir lideri olur, peki bu kol kola girmiş cesur insanların lideri kim olacak? Uçamayan KKP’nin başına kim veya kimler gelmeli? İllerin belediye başkanları mı dersiniz? Hiç sanmam. Belki de KKP’nin başına birileri değil de yerine başkaları gelmeli. Kakapolaşmış kişiler veya partilerle yürümek pek akıllıca olmasa gerek.

Atatürkçülerin kurduğu bu bağımsız hareket okyanusun ortasında başlayan küçük bir dalga gibi olmalı, ilerledikçe büyüyen ve büyüdükçe güçlenen bir dalga. İnsanların birkaç nesildir zihninde biriktirdiği tüm kötü duyguları temizlerken geleceğe umutla bakabilmeyi sağlamalı bu dalga. Bu dalga, hayatın gerçeklerini tam gövdesinden yakalamalı ve problemleri bulup yok eden bir makinaya dönüşmeli. Bu şekilde olursa o dalga büyür ve tsunami olur.

Kaygılanmasın kimse, sıfırdan ve yepyeni bir başlangıç için her zaman yeterince zaman vardır. Ulu önder Atatürk’ün dediği gibi; umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Umudunuzu asla yitirmeyin. 1919 Mayıs’ında bile onu yılmaz bir kararlılıkla Bandırma’ya bindiren, Havza yolunda arabası bozulduğunda “dağ başını duman almış” marşını söylettiren inanç ve kararlılık size ışık olsun. Ben Atatürk’ümüzün Anafartalar kahramanı olduğu yaştayım ve şimdi hangi adımı atacaksak o adımın tam zamanı olduğunu düşünmekteyim. Herkes en iyi bildiği işi yapacak, emeklerimiz birleşecek ve bu birliktelik bizi hedeflerimize taşıyacak.

Önümüzde hangi seçim olduğu ve adayların kimler olacağına bakmadan kendi literatürümüzü oluşturmamız lazım. Bizim hiçbir ekran yüzüne ihtiyacımız yok. Bizi süperstarlar da kurtarmayacak. Atatürk gibi bir lider bir daha gelmeyeceğine göre bizi ancak kendimiz kurtaracağız. Ne şanslıyız ki 1919 şartlarına kıyasla çok daha iyiyiz, hatta Atatürk halimizi görseydi bize basbayağı kızardı ve “Haydi, daha ne bekliyorsunuz!” derdi.

Uzun lafın kısası, bizim gibi düşünen insanlar bir araya gelecek ve verimli tartışmalar yapacak. Düşünerek ve konuşarak doğruları bulacağız. Doğrular ilkeye, ilkeler politikaya dönüşecek. Bu doğru politikalar bütünü ise bir virüs gibi yayılacak ve mevcut liderlerin dudaklarını uçuklatacak (Herpes virüsü). Dünyanın ilk yapay virüsünü inşa etmeye var mısınız?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder