Türkiye' nin geldiği nokta çok entereşanlaşmaya başladı. Bir yandan bağımsızlaşma mücadelesi veren İslamcı ve Anti-Atatürkçü bir iktidar oluşumu hızla Atatürkçüleşirken, diğer yandan onun boşalttığı siyasi alanı hınca hınç doldurmaya çalışan ana muhalefet var. CHP' ye "Türk Bayrağı' nı ver, HDP' yi al" deseler kabul ederler miydi diye soralım, aklı başında hiç kimse "ederdi" demez. Ama etti, etmiş oldu. Şu anki görünüm CHP' nin son genel seçimlerine gireceği yönünde, hatta bunu kimse engelleyemez artık.
75 yaşında olan bu zat, dünyanın hangi ülkesine giderse gitsin sosyal güvenlik kanunlarına göre oranın emeklisi olur, fakat Türkiye' de umudun temsilcisi. Biz neden bu yaşlılara bel bağladık? Biz genç bir toplum değil miyiz? Ulu önderimiz büyük Atatürk 57 yaşında vefat etmedi mi? Vefat etmeden önce ömrünü doldurmuş ve hep kaybetmekte olan bir imparatorluğu sona erdirip sağlıklı ve modern bir Cumhuriyet kurmadı mı? Yeniliğe neden kapalıyız?
Atatürk' ün kurduğu CHP' nin devri sona ermiştir. Türkiye Cumhuriyeti' nin yaşaması için artık CHP' nin sona ermesi lazım.
Çünkü CHP hiçbir şeyi temsil etmiyor. Eridi, kurudu ve yök edildi. Hiç kimsenin Atatürkçü düşüncelerle ilgili söz edecek bir dermanı yok. Zaten ne söylediğini ve o sözlerin ne anlama geldiğini kavrama şansları bile yok, okumamışlar ve bilmiyorlar. CHP bir çıkmazın içinde, sebebi de belli. Kılıçdaroğlu' nun partiyi çürütüp değiştirmesi. Seçmen tabanı da bu değişim yavaş ve kademeli olduğundan farkına varamadı. Şu anda ne yaparsanız yapın CHP kayıp partidir. Hiçbir umut vermez, ve vermemeye devam edecektir.
Kılıçdaroğlu olmayacak her şeyi yaptı ve parti bu hale geldi, Erdoğan nefretinden başka hiçbir ortak noktası olmayan insanları bir araya getirip onlara da bir isim verdi, adına Altılı Masa dedi. Ümit Özdağ ile HDP' yi aynı potada eritti ama olmadı. Vatandaş aktif terör örgütünün temsilcisine (HDP) karşın pasif terör örgütününün pek de oy alamayan ve oy alamadığı için hiçbir şeyde sözünün geçemeyeceğine emin olduğu temsilcisini (Hüda-Par) yeğledi. Vatandaş yerli ve milli ile dalga geçen tipleri seçmedi, vatandaş ülkenin dümeninin yurt dışında olmasını istemedi.
Ama ne acıdır ki, 2007 yılında "ne ABD ne AB, tam bağımsız Türkiye!" diye eline bayrak alıp sokağa dökülen teyzeler şimdi Kılıçdaroğlu fanatiği. Meğerse bu muhteşem sözü onlar söylememiş, meydanların sesini yansıtmışlar.
Şimdi iktidar "ne ABD ne AB" diyor, muhalefet de "ne Çin ne de Rusya" diyor. Bizler ise "Hepsine Hayır, Tek Bağımsız Türkiye!" diyoruz. Meselemiz budur zaten. Tam bağımsız bir devlet kaldığına inanmıyoruz, bağımsızlık mertebesine yükselen ilk ülke Türkiye olsun diyoruz. Çünkü büyük bir dünya savaşı kapımızda, bu savaşa herhangi bir tarafta olup da dahil olmayan yanacak.
ABD ona en son saldıran ülkeye nükleer bomba attı, iki şehirde toplam 200.000 üzerinde insan ilk anda yok oldu. Hayvan, bitki ve hatta mikroorganizmalar bile yok oldu. O topraklarda yoğun radyasyon dolayısıyla bitki yetişmedi. Yarım milyon kişi kanserden hayatını kaybetti. Hiroshima' ya atılan nükleer bomba 4.5 ton ton ağırlığında, yani kilogramı başına 20 insan hayatını kaybetti. Hatta bu 4.5 tonun sadece 64 kilogramı Uranyum olduğundan 1 gram Uranyum 2 kişi öldürdü diyebiliriz. Şehrin nüfusunun yüzde 40' inin birkaç saniye içinde yok olduğunu düşünün.
Çıkacak olan bu savaşta artık herkesin elinde bomba var, tarafların bomba attırabilecekleri küçük uydu ülkeler de var. Kaç milyon insan ölecek dersiniz böyle bir dünya savaşında? Bence en az 500 milyon. Nükleer bombadan ölecekler 1 milyonu geçmez bu arada, savaşın kendisinden ölenler ise 10 milyonu asmaz. Çoğu insan savaşın getirdiği açlık ve hastalıktan ölecek, her seferinde olduğu gibi. Etrafınızda size yardımcı olacak insanların sayısını şimdiden artırınız, ileride bu tarz global afet dönemlerinde size onlar yardım edecek.
Peki bağımsız olmak ne anlama geliyor? Öncelikle şu anlama geliyor, Doğu ve Batı' nın tam sınırında olan Türkiye' nin bir global cephe olmasının önüne geçiyor. Yani İsviçre savaşa dahil olsa bile jeopolitik konumu nedeniyle yine bir savaş alanı olmayacak ama Türkiye savaşa dahil olmasa bile kaldıracağı yükün çok ağır olduğunu tahmin etmek gerek. O halde bağımsız kalmanın önemi daha da artıyor.
Türkiye' nin geldiği nokta çok entereşanlaşmaya başladı, yeniden. Türkiye' nin sözde aydınları CHP' nin konumlandığı yeni noktayı beğendi. Sabancı Üniversitesi' nde Cumhuriyetten bile daha uzun ömürlü olacağı iddiasıyla kurulan İstanbul Politikalar Merkezi' nde çalışan bütün uzmanların ekonominin kötü gidişatına rağmen iştah kabartmasının sebebi bu. Sabancı' nın neden ülkenin zararına çalıştığı ise merak konusu, onlar da kandırılıyor olabilirler.
Ülkenin aydınları özgür düşünceli olmalılar, maaşlı çalışmamalılar, cesur olmalılar ve herhangi bir bağ veya bağlantıdan ayrık (münezzeh) olmalılar. Ülkenin aydınları aynı sese sahip olmamalılar, farklı görüş, düşünce, eser üretmeliler ve bizi fikirden fikire çalkalamalılar.
Aydınlar fraksiyonlaşırsa sesleri gürültüye dönüşür. Bir tribün rakip takımın tribününe bağırır, bu da hiçbir şeyi değiştirmez. Şu anda Türkiye' de olan bu, aydınlar için üçüncü yol yok. Üçüncü yola çıkmak isteyenleri de kırbaçlayarak hizaya sokuyor her iki taraf da. Halbuki fikirlerin çatışması için öncelikle kişilerin bir araya gelmesi lazım. Siyah veya beyazın söylediği yoldan gitmek bize her zaman kaybettirir, halbuki hayatın bütün tadı ve keyfi grinin tonlarındadır. Hayat 1 veya 0, evet veya hayır, Doğu veya Batı değildir, hayat bunların hepsi ve herkes için özgün bir karışımıdır. Türk toplumu aradığı karakteri bulmak istiyorsa grinin gücüne güvenmeli.
Sevgiler.
Tolga Tarkan Ölmez