Ülkemizin eğitim kadar temel bir probleminin olması üzücü. 2002' den önce "eksikleri giderilebilir" noktada olan eğitimin 16 yılda sıfır noktasına gelmesi daha da üzücü. Sorunlara odaklanmak sorunu çözmediği için çözüme yönelik önerilerimi söyleyeceğim.
İlk maddeler gerekli şartları içermekle beraber aşağı yukarı şöyle bir yol haritası izlenebilir (parantez içinde gerekli süreyi tahmin etmeye çalıştım):
1) Eğitim işi maalesef ancak MEB+Cumhurbaşkanı yönetiminde çözülebilir.
2) Gerekli maddi destek sınırsızca sağlanmalı.
3) Eğitimin düzelmesi için tepeden tırnağa eğitimin düzelmesini istememiz lazım. İktidar, niyetini sözle ifade etmekle yetinmeyip her türlü manevi desteği vermeli.
4) Çözüm üretmeden önce çözümlerin uygulanacağı konusunda söz alınması lazım. Çözüm ne olursa olsun cayma yok!
5) Bakanlık bünyesinde 1 yıl süreli "Eğitimi Bulma Olağanüstü Birimi" (EBOB) oluşturulmalı ve bakanlıkta her kademedeki en iyi kişiler seçilmeli ve bu olağanüstü kriz grubu oluşturulmalı. Bu grup faaliyetlerinde her türlü atama, görevde yükseltme, soruşturma, kovuşturma gibi bozucu etkilerden arındırılmalı. Faaliyetlerini gerçekleştirirken her türlü bilgiye erişimi sağlanmalı. Bu birim gerekli yapılanmasını oluşturmalı ve iş planını hazırlamalı. (2 ay)
6) Bu birim ülke çapında faaliyet gösteren tüm kaliteli eğitimcilerin listesini çıkarmalı. Çözümlerin tespiti üzerine yalnızca eğitim konusunda faaliyet göstermiş "gerçek uzmanlardan" (GU) kapsamlı raporlar alınmalı. Seçilen eğitimcilerin bütün görevlerine ara vermesi sağlanıp bu işe konsantre olmaları istenmeli. (2 ay)
7) Raporlardaki önerilere göre 4-5 adet eğitimi bulma senaryosu oluşturulmalı. Bu senaryolarda adım adım hangi aşamaların uygulanacağı ayrıntılı biçimde yazmalı. (3 ay)
8) Bu senaryolar "gerçek uzmanlara" (GU) postalanmalı ve onlardan geri bildirim toplanmalı. (1 ay)
9) Raporlar geri bildirimleri göz önünde bulundurarak güncellenmeli ve her bir senaryo için GU' lar toplantıya çağrılmalı. GU' lardan her bir senaryo için projeksiyon yapmaları ve genel-özel tartışmalar yapmaları istenmeli ve raporlar oluşturulmalı. En sonunda ise her bir simülasyon puanlanmalı. (3 ay)
10) En yüksek puanı alan 2 senaryo eğitime alaka duyan fakat profesyonel düzeyde çalışma yapmamış insanlara (toplam 500-1000 kişi) ayrı seanslarda sunulmalı. Bu iki senaryo ayrıntılı tartışılmalı ve raporlar oluşturulmalı. 3. toplantıda katılımcılardan oylama yapması istenmeli ve en yüksek puanı alan senaryo uygulamaya koyulmalı. Diğer senaryo ise B planı olarak tutulmalı. (1 ay)
Daha iyi bir fikri olan varsa söylesin.
8 Ekim 2018 (Yale)
8 Ekim 2018 Pazartesi
5 Ekim 2018 Cuma
"Bulma" Konferansı ve Eğitim Sisteminin Gerçek Sorunu
Eğitim konusunda çok düşünüp az söylemek gerek. Önce teşhis;
1) Ülkemizde eğitim berbat durumda.
2) Düzeltilmesi çok zor.
3) Düzeltmek için kimse çalışmıyor.
Teşhis konusunda sayın bakan aynı şeyleri düşünüyor ise hemfikir bile olabiliriz. Yeni bakanın "bulma" konferansı hiçbir şeyi çözmüyor ve çözmemeye devam edecek. Çünkü çözüme odaklı olduklarını iddia etseler de, hala soruna odaklılar, çözüme değil.
Eğitim gibi temel bir şeyi hala arıyorsak öncelikle bundan utanmalıyız. "Bulma" konferansına eğitim konusunda yetkin kişilerin yalnızca birkaçı çağrılmış olsa da bu kişiler aşırı derecede azınlıktaydı.
Özgür Demirtaş, Bilge Demirköz, Sinan Canan, Hikmet Karaman vb. hiçbiri eğitim uzmanı değil. Mehmet Fatih Kaçır, Şeref Oğuz, atanmış rektörler, Kerem Alkin, Enis Doko, Erol Göka, Emrehan Halıcı, Savaş Barkçin, Ümit Meriç, Esra Albayrak, Mim Kemal Öke, Kemal Sayar, Yusuf Baran, Şeref Ateş, Ercan Altuğ Yılmaz, Mikdat Kadıoğlu vb.
"Eğitimde kıyameti koparacaklar!" diye bize sunulan ekip bu. Çoğunun meşgaleleri farklı, eğitim üzerine ancak kahvehanedeki okeyci amcalar kadar sağlam fikirleri var. O halde neden oradalar? "Bu ekibin önemli bir kısmı zaten mütemadiyen orada-burada buluşuyor, bir sefer de eğitim adı altında buluşmuşlar, çok mu?" demiş olabilirsiniz. Twitter' dan katılımcıların neredeyse hepsinin fotoğraflarını görebildik. Gelenlerin hiçbirinin elinde bir tek çanta, klasör, döküman göremedim. Boş gelmişler böyle "önemli" bir toplantıya. Beklentinin ve farkındalığın ne seviyede olduğunu buradan bile anlayabilirsiniz.
Dersine çalışıp gelenler de vardı, ama görün ki ne çalışma! Adı Eğitim Bir-Sen. 36 sayfalık döküman hazırlamışlar. "Bulma" konferansıyla ilgili okuyacak başka bir şey olmadığı için baştan sona okudum. Tam bir Hezeyan-Sen. Bu sarı sendika, bilim temelli bir eğitim verilmesine kökten karşı. Değer-Ahlak-Din-Etik dörtgeni bizi kurtaracakmış. Cumhuriyet dönemi eğitim sistemi baştan aşağı yanlış demek istiyorlar. Mevcut sistem öğretmenlere tartışmalı teoriyi öğretiyormuş. Onlara göre imam hatipleri kurtarmanın tek yolu ise geleni geçeni imam hatiplere zorla yollamak imiş. "Katılmıyorum kendilerine" diyerek kibarlık etmeyeceğim. Söyledikleri her şey baştan başa saçmalık!
Öğretmenlere ise bir dokun, bin ah işit. Çoğu atanamamaktan şikayetçi, kiminde karı-koca ayrı, kimisi de haklı olarak Almanca dersine Almanca bilen bir öğretmenin girmesini istiyor. Aslında bütün bu sorunların temeli nedir biliyor musunuz?
Ülkemizde hiçbir alanda özgürlüğün olmayışı.
Okullar özgür yapılar olmalı. Öğretmen müdürün baskısını, öğrenci öğretmenin baskısını, müdür ise milli eğitim müdürlüğünün baskısını hissetmeden geniş şekilde faaliyet göstermeli. Biz insanlara neleri yapmaları gerektiğini değil, istediklerini yapabileceklerini öğütlemeliyiz. Esnek müfredat ve çalışma saatleri bile öğretmenlerin güvenini yerine getirmeye yeter. Kendine güvenen öğretmen, faydalı öğretmendir.
"Bulma" konferansı en temel haklarımızı bile bulabilecek bir kompozisyonda değil. Bu yazıyı yazmak ve yayınlamak için 1 ay bekledim. MEB eğitimi "bulma" sempozyumunu yapalı 1 ay oldu, ortada hiçbir şey yok. Fakat üzgünüm görünen o ki, elimiz ve zihnimizdekiler de kaybolup gidecek!
Ne dersiniz?
5 Ekim 2018, Yale.
1) Ülkemizde eğitim berbat durumda.
2) Düzeltilmesi çok zor.
3) Düzeltmek için kimse çalışmıyor.
Teşhis konusunda sayın bakan aynı şeyleri düşünüyor ise hemfikir bile olabiliriz. Yeni bakanın "bulma" konferansı hiçbir şeyi çözmüyor ve çözmemeye devam edecek. Çünkü çözüme odaklı olduklarını iddia etseler de, hala soruna odaklılar, çözüme değil.
Eğitim gibi temel bir şeyi hala arıyorsak öncelikle bundan utanmalıyız. "Bulma" konferansına eğitim konusunda yetkin kişilerin yalnızca birkaçı çağrılmış olsa da bu kişiler aşırı derecede azınlıktaydı.
Özgür Demirtaş, Bilge Demirköz, Sinan Canan, Hikmet Karaman vb. hiçbiri eğitim uzmanı değil. Mehmet Fatih Kaçır, Şeref Oğuz, atanmış rektörler, Kerem Alkin, Enis Doko, Erol Göka, Emrehan Halıcı, Savaş Barkçin, Ümit Meriç, Esra Albayrak, Mim Kemal Öke, Kemal Sayar, Yusuf Baran, Şeref Ateş, Ercan Altuğ Yılmaz, Mikdat Kadıoğlu vb.
"Eğitimde kıyameti koparacaklar!" diye bize sunulan ekip bu. Çoğunun meşgaleleri farklı, eğitim üzerine ancak kahvehanedeki okeyci amcalar kadar sağlam fikirleri var. O halde neden oradalar? "Bu ekibin önemli bir kısmı zaten mütemadiyen orada-burada buluşuyor, bir sefer de eğitim adı altında buluşmuşlar, çok mu?" demiş olabilirsiniz. Twitter' dan katılımcıların neredeyse hepsinin fotoğraflarını görebildik. Gelenlerin hiçbirinin elinde bir tek çanta, klasör, döküman göremedim. Boş gelmişler böyle "önemli" bir toplantıya. Beklentinin ve farkındalığın ne seviyede olduğunu buradan bile anlayabilirsiniz.
Dersine çalışıp gelenler de vardı, ama görün ki ne çalışma! Adı Eğitim Bir-Sen. 36 sayfalık döküman hazırlamışlar. "Bulma" konferansıyla ilgili okuyacak başka bir şey olmadığı için baştan sona okudum. Tam bir Hezeyan-Sen. Bu sarı sendika, bilim temelli bir eğitim verilmesine kökten karşı. Değer-Ahlak-Din-Etik dörtgeni bizi kurtaracakmış. Cumhuriyet dönemi eğitim sistemi baştan aşağı yanlış demek istiyorlar. Mevcut sistem öğretmenlere tartışmalı teoriyi öğretiyormuş. Onlara göre imam hatipleri kurtarmanın tek yolu ise geleni geçeni imam hatiplere zorla yollamak imiş. "Katılmıyorum kendilerine" diyerek kibarlık etmeyeceğim. Söyledikleri her şey baştan başa saçmalık!
Öğretmenlere ise bir dokun, bin ah işit. Çoğu atanamamaktan şikayetçi, kiminde karı-koca ayrı, kimisi de haklı olarak Almanca dersine Almanca bilen bir öğretmenin girmesini istiyor. Aslında bütün bu sorunların temeli nedir biliyor musunuz?
Ülkemizde hiçbir alanda özgürlüğün olmayışı.
Okullar özgür yapılar olmalı. Öğretmen müdürün baskısını, öğrenci öğretmenin baskısını, müdür ise milli eğitim müdürlüğünün baskısını hissetmeden geniş şekilde faaliyet göstermeli. Biz insanlara neleri yapmaları gerektiğini değil, istediklerini yapabileceklerini öğütlemeliyiz. Esnek müfredat ve çalışma saatleri bile öğretmenlerin güvenini yerine getirmeye yeter. Kendine güvenen öğretmen, faydalı öğretmendir.
"Bulma" konferansı en temel haklarımızı bile bulabilecek bir kompozisyonda değil. Bu yazıyı yazmak ve yayınlamak için 1 ay bekledim. MEB eğitimi "bulma" sempozyumunu yapalı 1 ay oldu, ortada hiçbir şey yok. Fakat üzgünüm görünen o ki, elimiz ve zihnimizdekiler de kaybolup gidecek!
Ne dersiniz?
5 Ekim 2018, Yale.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)