7 Aralık 2018 Cuma

Ceviz Ağacı Şiirinin En Gerçek Hikayesi

Ceviz ağacı şiiriyle ilgili şöyle bir hikaye anlatılmakta.

Nazım Hikmet, kaçak ve polis tarafından aranıldığı günlerde sevgilisi Piraye’yle buluşmak ister. Bu sebeple de güvendiği bir arkadaşıyla haber ulaştırır Piraye’ye. Fakat meğer, Hikmet’in arkadaşı sandığı gibi güvenilir değildir. Öyle ki, bu arkadaş polislere ”Nazım Gülhane Parkı’nda, en ulu ceviz ağacının altında olacak” , ”tam 12’de” diye haber uçurur.
Gelgelelim buluşma günü gelip çatar, Piraye’nin hasretiyle yanan Nazım Gülhane Parkı’na gelir. Gelir gelmesine de, her yer polis kaynamaktadır. Derken polislere görünmemek için meşhur ”ceviz ağacı”na tırmanıverir. Nazım ağacın tepesindeyken, sevgilisi Piraye ceviz ağacının altında belirir ve kendisini beklemeye başlar. Polislerse uzaktan Piraye’yi gözetlemekte, Nazım’ın onun yanına gelmesini beklemektedir.
Polisler bir köşede, Piraye ağacın altında, Nazım ağacın tepesinde… Herkes birbirini beklemektedir. Bizim şair ne ağaçtan inebilir ne de sesini duyurabilir sevdasına. Ve çaresiz çıkarıp kağıdını kalemini, şunları, o meşhur şiirini yazar
Bu tamamen uydurmadır. İlk okuduğumda da zaten saçma gelmişti fakat bu uydurma hikaye almış başını gitmiş vaziyette. Çünkü, Piraye ile sevgili oldukları dönem 1930-1935 arasıdır, 1935' te de nihayet evlenmişlerdir. Halbuki Nazım, 1957 yılında yazmış bu şiiri. Eğer şiiri o vakitler yarım bıraktıysa, 1938-1950 arası 13 sene hapisteyken aklına gelmemiş de 22 sene sonra mı tamamlamak aklına gelmiş? Aklıma hiç mi hiç yatmıyor.

Öte yandan Gülhane Parkı' nda 1 tane bile ceviz ağacı yok.

Bu şiirin nerede yazıldığı da bolca çarpıtılmış. Belçika demişler, halbuki Nazım bu şiirin altına okunur şekilde 1 Temmuz 1957, Balçik imzasını atmıştır. Şiirlerini hep böyle imzalar Nazım, tarih ve şehir ekler. Balçik kasabası, Varna-Dobruca civarlarında bir kasaba.

Nazım Bulgaristan' da uzun süreler kalmıştır. Varna, vapurları usulcacık okşadığı yerdir Nazım' ın, daha nice memleket hasreti şiiri yazmıştır Nazım burada (Vapur, Memet, Bor Oteli, Mavi Liman, Ceviz Ağacı, Sofra, Yeşil Biber vb.). Nazım adeta delirmiş gibi memleket hasreti temalı şiirler yazmıştır burada, doyamamış ve kendinden taşmıştır.

Ceviz Ağacı şiirinin memleket hasretinden başka bir şey olmadığını iddia etmek için bazı mantıklı açıklamalar yapmak lazım. Nazım 50'li yılların sonunda Bakü 'de bir konuşma yapar, elimizdeki en kaliteli Nazım Hikmet görüntülerinden biri o videodur. Youtube' da bulabilirsiniz (https://www.youtube.com/watch?v=dVBVptA3JkY). Verdiğim linkin 51. saniyesinde gösterdiği dergide 1958 yazmaktadır. Kiril alfabesiyle Azerbaycan Türkçesi' ne çeviriyi de hesaba katarsak, bir şiirin yazıldığı andan itibaren duyulması-yayılması-basılması-çevrilmesi işleminin 1 yıldan fazla sürmesi gayet olağandır. Ceviz Ağacı' nı okumadan önce "yine memleketim üzerine söylenmiştir (08.04.1958 tarihinde yazılmıştır)" adlı şiirini okumuştur, fakat videoda bu şiiri ezberden mi yoksa kitaptan mı okuduğu anlaşılamamaktadır. Dolayısıyla bu bilgi bize detaylı yorum yapma imkanı tanımıyor. Fakat Ceviz Ağacı şiirini kesinlikle dergiden okuyor. Aynı videoda bu derginin 9. sayısında basıldığını söylüyor Nazım Hikmet. Derginin kalın olması itibariyle, en iyi ihtimalle aylık çıkarıldığını düşünüyorum, böyle bir ürün 1 ayda ancak ortaya konulabilir yani 9. sayı Eylül sayısı olsa gerek. Derginin kenarlarının kırışmış olmasını da hesaba katarak Nazım' ın en iyi ihtimalle 1958 yılının sonunda veya sonrasında Bakü' ye bu toplantı için gitmiş olması lazım. Bu toplantıda da Azerbaycanlı dostlarla tabii ki memleket hasreti üzerine konuşur, şiirler okur. Dolayısıyla bu videoda okuduğu şiirlerin bir seçki halinde memleket hasretini ifade ettiğini düşünmemiz garip kaçmaz. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde bu videoda okuduğu ilk şiir `yine memleketim üzerine söylenmiştir` iken, ikincisinin memleket hasretiyle ilişkili olması mantığa uyar. İkinci şiir de "Ceviz Ağacı" dır.

Benim bu şiirin anlamı-çözümlemesiyle ilgili fikrim ise şu şekildedir:
Şair, liman kenti Balçik' te memleket hasretiyle gamlanır iken birden İstanbul' da olduğunu düşler, o esnada fiziken nerede olduğu pek önemli değildir. O kendince İstanbul' dadır. Ve kendini yakıştırdığı yer olarak Gülhane Parkı' nı seçmiştir. Gülhane Parkı' na da bir ceviz ağacı olmak yaraşır. Eğer ağaç olursa hem İstanbul hasretini giderecek, hem de polisten yana bir kaygı duymayacak. Gülhane Parkı' ndaki cevizde İstanbul' u, memleket hasretini ve kendi özgürlüğünü bulmuştur Nazım. Haydi, şiiri bir kere de bu duygularla okuyun:

Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz, 
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda, 
Budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz. 
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında. 

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda. 
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl. 
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril, 
Koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil. 
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var. 
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a. 
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım. 
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u. 
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım. 

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda. 
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Balçik - 01.07.1957

Son olarak belirtmek gerekir ki,
Uydurmaya bayılıyoruz, bu çok kötü bir milli huy. Uydurduğumuz hikayeler bilinmeyen olayları açıklama güdüsünden kaynaklandığı için, en akla yatmayan ve en pespaye olanlar. Halbuki bilinmeyene erişmek için araştırma yapmak tek yoldur. Fikrimce çoğu zaman bir yanlışı düzeltmek yeni bir doğru ortaya koymaktan daha zor oluyor, fakat birileri yanlışları düzeltmeli.

Sevgiler.
07.12.2018, New Haven






8 Ekim 2018 Pazartesi

10 adımda eğitim nasıl bulunur? (1 Yıllık Plan)

Ülkemizin eğitim kadar temel bir probleminin olması üzücü. 2002' den önce "eksikleri giderilebilir" noktada olan eğitimin 16 yılda sıfır noktasına gelmesi daha da üzücü. Sorunlara odaklanmak sorunu  çözmediği için çözüme yönelik önerilerimi söyleyeceğim.

İlk maddeler gerekli şartları içermekle beraber aşağı yukarı şöyle bir yol haritası izlenebilir (parantez içinde gerekli süreyi tahmin etmeye çalıştım):

1) Eğitim işi maalesef ancak MEB+Cumhurbaşkanı yönetiminde çözülebilir.

2) Gerekli maddi destek sınırsızca sağlanmalı.

3) Eğitimin düzelmesi için tepeden tırnağa eğitimin düzelmesini istememiz lazım. İktidar, niyetini sözle ifade etmekle yetinmeyip her türlü manevi desteği vermeli.

4) Çözüm üretmeden önce çözümlerin uygulanacağı konusunda söz alınması lazım. Çözüm ne olursa olsun cayma yok!

5) Bakanlık bünyesinde 1 yıl süreli "Eğitimi Bulma Olağanüstü Birimi" (EBOB) oluşturulmalı ve bakanlıkta her kademedeki en iyi kişiler seçilmeli ve bu olağanüstü kriz grubu oluşturulmalı. Bu grup faaliyetlerinde her türlü atama, görevde yükseltme, soruşturma, kovuşturma gibi bozucu etkilerden arındırılmalı. Faaliyetlerini gerçekleştirirken her türlü bilgiye erişimi sağlanmalı. Bu birim gerekli yapılanmasını oluşturmalı ve iş planını hazırlamalı. (2 ay)

6) Bu birim ülke çapında faaliyet gösteren tüm kaliteli eğitimcilerin listesini çıkarmalı. Çözümlerin tespiti üzerine yalnızca eğitim konusunda faaliyet göstermiş "gerçek uzmanlardan" (GU) kapsamlı raporlar alınmalı. Seçilen eğitimcilerin bütün görevlerine ara vermesi sağlanıp bu işe konsantre olmaları istenmeli. (2 ay)

7) Raporlardaki önerilere göre 4-5 adet eğitimi bulma senaryosu oluşturulmalı. Bu senaryolarda adım adım hangi aşamaların uygulanacağı ayrıntılı biçimde yazmalı. (3 ay)

8) Bu senaryolar "gerçek uzmanlara" (GU) postalanmalı ve onlardan geri bildirim toplanmalı. (1 ay)

9) Raporlar geri bildirimleri göz önünde bulundurarak güncellenmeli ve her bir senaryo için GU' lar toplantıya çağrılmalı. GU' lardan her bir senaryo için projeksiyon yapmaları ve genel-özel tartışmalar yapmaları istenmeli ve raporlar oluşturulmalı. En sonunda ise her bir simülasyon puanlanmalı. (3 ay)

10) En yüksek puanı alan 2 senaryo eğitime alaka duyan fakat profesyonel düzeyde çalışma yapmamış insanlara (toplam 500-1000 kişi) ayrı seanslarda sunulmalı. Bu iki senaryo ayrıntılı  tartışılmalı ve raporlar oluşturulmalı. 3. toplantıda katılımcılardan oylama yapması istenmeli ve en yüksek puanı alan senaryo uygulamaya koyulmalı. Diğer senaryo ise B planı olarak tutulmalı. (1 ay)

Daha iyi bir fikri olan varsa söylesin.

8 Ekim 2018 (Yale)







5 Ekim 2018 Cuma

"Bulma" Konferansı ve Eğitim Sisteminin Gerçek Sorunu

Eğitim konusunda çok düşünüp az söylemek gerek. Önce teşhis;

1) Ülkemizde eğitim berbat durumda.
2) Düzeltilmesi çok zor.
3) Düzeltmek için kimse çalışmıyor.

Teşhis konusunda sayın bakan aynı şeyleri düşünüyor ise hemfikir bile olabiliriz. Yeni bakanın "bulma" konferansı hiçbir şeyi çözmüyor ve çözmemeye devam edecek. Çünkü çözüme odaklı olduklarını iddia etseler de, hala soruna odaklılar, çözüme değil.

Eğitim gibi temel bir şeyi hala arıyorsak öncelikle bundan utanmalıyız. "Bulma" konferansına eğitim konusunda yetkin kişilerin yalnızca birkaçı çağrılmış olsa da bu kişiler aşırı derecede azınlıktaydı.

Özgür Demirtaş, Bilge Demirköz, Sinan Canan, Hikmet Karaman vb. hiçbiri eğitim uzmanı değil. Mehmet Fatih Kaçır, Şeref Oğuz, atanmış rektörler, Kerem Alkin, Enis Doko, Erol Göka, Emrehan Halıcı, Savaş Barkçin, Ümit Meriç, Esra Albayrak, Mim Kemal Öke, Kemal Sayar, Yusuf Baran, Şeref Ateş, Ercan Altuğ Yılmaz, Mikdat Kadıoğlu vb.

"Eğitimde kıyameti koparacaklar!" diye bize sunulan ekip bu. Çoğunun meşgaleleri farklı, eğitim üzerine ancak kahvehanedeki okeyci amcalar kadar sağlam fikirleri var. O halde neden oradalar? "Bu ekibin önemli bir kısmı zaten mütemadiyen orada-burada buluşuyor, bir sefer de eğitim adı altında buluşmuşlar, çok mu?" demiş olabilirsiniz. Twitter' dan katılımcıların neredeyse hepsinin fotoğraflarını görebildik. Gelenlerin hiçbirinin elinde bir tek çanta, klasör, döküman göremedim. Boş gelmişler böyle "önemli" bir toplantıya. Beklentinin ve farkındalığın ne seviyede olduğunu buradan bile anlayabilirsiniz.

Dersine çalışıp gelenler de vardı, ama görün ki ne çalışma! Adı Eğitim Bir-Sen. 36 sayfalık döküman hazırlamışlar. "Bulma" konferansıyla ilgili okuyacak başka bir şey olmadığı için baştan sona okudum. Tam bir Hezeyan-Sen. Bu sarı sendika, bilim temelli bir eğitim verilmesine kökten karşı. Değer-Ahlak-Din-Etik dörtgeni bizi kurtaracakmış. Cumhuriyet dönemi eğitim sistemi baştan aşağı yanlış demek istiyorlar. Mevcut sistem öğretmenlere tartışmalı teoriyi öğretiyormuş. Onlara göre imam hatipleri kurtarmanın tek yolu ise geleni geçeni imam hatiplere zorla yollamak imiş. "Katılmıyorum kendilerine" diyerek kibarlık etmeyeceğim. Söyledikleri her şey baştan başa saçmalık!

Öğretmenlere ise bir dokun, bin ah işit. Çoğu atanamamaktan şikayetçi, kiminde karı-koca ayrı, kimisi de haklı olarak Almanca dersine Almanca bilen bir öğretmenin girmesini istiyor. Aslında bütün bu sorunların temeli nedir biliyor musunuz?

Ülkemizde hiçbir alanda özgürlüğün olmayışı.

Okullar özgür yapılar olmalı. Öğretmen müdürün baskısını, öğrenci öğretmenin baskısını, müdür ise milli eğitim müdürlüğünün baskısını hissetmeden geniş şekilde faaliyet göstermeli. Biz insanlara neleri yapmaları gerektiğini değil, istediklerini yapabileceklerini öğütlemeliyiz. Esnek müfredat ve çalışma saatleri bile öğretmenlerin güvenini yerine getirmeye yeter. Kendine güvenen öğretmen, faydalı öğretmendir.

"Bulma" konferansı en temel haklarımızı bile bulabilecek bir kompozisyonda değil. Bu yazıyı yazmak ve yayınlamak için 1 ay bekledim. MEB eğitimi "bulma" sempozyumunu yapalı 1 ay oldu, ortada hiçbir şey yok. Fakat üzgünüm görünen o ki, elimiz ve zihnimizdekiler de kaybolup gidecek!

Ne dersiniz?


5 Ekim 2018, Yale.

23 Ağustos 2018 Perşembe

Berkin kim? (Gezi Olayları)

Poliste kask, tabanca, cop ve kalkan. Ve son teknoloji şiddet makineleri. Polis onca saattir uykusuz, polis kızgın, polis ırkçı, polis cahil, polis beklemede...

Derken polis saldırıyor, gaz fişeğiyle yakarken su tazyiki ile söndürüyor. Telsiz sesleri ve köşeye sıkışmış toplum parçaları ve yitip giden bir çocuk.

Devlete göre karşılarındaki bir anarşi, Sovyet' in acı hediyesi, Amerikan kışkırtması veya devlet düşmanları.

Az Söz

Çok okudum, hep yazdım.
Aklıma düştü, siliverdim.
Unuttum, beklettim, damıttım,
Süze süze kendimi yittim.

Bir kitap bir cümledir,
Bir tanrı bir masal.
Bir yüzyıl bir saat iken,
Bir var bir yok oldum.

23.08.2018 (Yale)