29 Mart 2012 Perşembe

Newton's Atomic Apple (Newton'un Atomik Elma'sı)

Newton'un atomik elması prensibinde şu olay geçmektedir. 2000'li yılların reenkarne olmuş newton'u önceki bedenindeykenki heyecana sahiptir ve bir gün gelişen teknoloji ve bilgi birikiminin de getirdiği zihin açıklığıyla şu soru hakkında düşünür: acaba yüzyıllar önce kafama düşen elmayı ikiye bölüp de bir kaç metreden aşağı bıraksam yere aynı sürede düşer mi? eğer havasız ortamdaysak cevap "evet, aynı sürede düşer" olmalıydı. Modern Newton "elmayı bir daha bölsek (çeyrek elma) aynı sonucu görür müyüz?" diye düşündü. fizik derslerinden öğrendiği şekliyle cevap yine aynıydı. Newton büyük fizikçi olduğundan bilinmeyene yol almayı seviyordu. bu sefer elmadan 10-20 atom koparıp bırakabilmiş olmayı düşündü, tabii ki yapabilecek teknoloji olmadığından sadece düşündü. acaba aynı sürede düşer miydi? sonra daha da derine indi. acaba düşer miydi?

26 Ocak 2012 Perşembe

GDO zararsızdır!

"Genetiği değiştirilmiş organizmalar"'ın kısaltması olan GDO, basitçe yabancı DNA moleküllerinin bir canlıya aktarımı ve ona yarayışlı özellikler kazandırılması olayıdır.

GDO üretilirken çoğu zaman pozitif fayda sağlayan tek bir gen kullanılmaktadır. Bu, bir hastalığa direnç geni, soğuktan korumaya karşı antifriz geni, tohum verimliliği artıran damızlık etkisi olan bir gen vs. olabilir. Bu gen aktarım metotları yıllardır büyük çabalarla yapılmaktadır, sanılanın aksine geçen yıl başlamamıştır. Gen aktarımında kullanılan metotlar, öncelikle bakterilerde 41 yıl önce 1970 yılında DNA kesici enzimlerinin keşfiyle başladı. Otuz yılı aşkın bir süredir de hayvan, bitki ve insan genleri, genomları değiştirilmekte ve bu iş profesyoneller tarafından büyük bir başarımla bulaşıcılık riski olmadan gerçekleştirilmektedir. Kaldı ki kullanılan genetik yöntemler, bakteriler gibi doğal gen aktarım yöntemlerini çok sıkça kullanan canlıların mekanizmalarını en üst düzeyde taklit ediyor. Kullanılan yöntemlere neredeyse doğal diyebiliriz. Zaten bu gibi sebeplerden dolayı bakterileri bilimsel araştırma konusu yapıyoruz. (Bakteriler ve diğer canlılarda da türler arası gen aktarımı sıkça görülmektedir ve TAMAMEN doğaldır.)

Aktarılan genler yapay olarak laboratuvarda üretilebildiği gibi fare gibi bir canlıdan da çıkarılıp bitkiye ya da hayvana aktarılabilmektedir. Yapay ve doğal genlerin aktarıldığı canlıdaki etkilerinin yüzde yüz aynı oldukları defalarca gösterilmiştir, çünkü nereden çıkarılırsa çıkarılsın zaten tıpatıp aynı moleküllerdir.

Bitkilerdeki gen sayıları oldukça değişkendir, fakat tükettiğimiz bitkiler çok kabaca 25.000 civarı gene sahiptirler. Biz organik diye tabir edilen her bitkiyi tükettiğimizde 25.000 civarı gen de yemiş oluyoruz ama genetik bütünlüğümüze hiç bir zaman bir şey olmuyor. Yani gen tüketmek insanın genomunu değiştirmiyor. GDO'da ise 25.000 genden yalnızca bir tanesi değiştiriliyor. Bu değişimin sonucunda eklenen genlerin değişmediği, bozulmadığı veya yanlış bir ürün üretmediği kontrol edilebiliyor ve yanlış transgenik ürün bertaraf ediliyor. Sağlıklı ve kurallara uygun bir şekilde aktarılan gen ise bitkinin genomunun bir parçası oluyor ve bitkinin bütün genomunu bozabilecek bir etkiye maruz kalmadıkça (çok yüksek radyasyon) transgenik gen içeriği bozulmuyor veya yanlış protein üretmiyor.


Yöneltilmekten zevk alınan dini bir argümana cevap olarak: Sanıldığının aksine domuz geni bitkiye aktarıldığında haram bitki üretmiş olmayız, sebebi şudur: Bütün DNA molekülleri SADECE ve SADECE adenin (kısaltma: A), guanin (G), sitozin (C), timin (T) ve urasil (U) nükleotitlerinden (DNA'nın yapıtaşları nükleotitlerdir) meydana gelmektedir. Teknik olarak domuz DNA'sıyla insan DNA'sı arasında dıştan da baksanız içten de baksanız 3 boyutlu yapıda hiçbir fark yoktur. Farkı yaratan yalnızca ve yalnızca bu beş nükleotidin dizilişindeki farklılıklardır (ATGC yerine TTGC gibi). Domuz ve insan genomu (hücre çekirdeğindeki DNA'nın tümü) birbiriyle inanılmaz derecede aynıdır. Çok çok ufak "diziliş" farklılıkları domuzu domuz, insanı insan yapan farklılıklar oluverir. Laboratuvarda bakteri ve domuz geni üretmekle, insan geni üretmek arasında teknik olarak hiçbir fark yoktur. Domuzda 20.000'in üzerinde gen bulunmaktadır ki bunların büyük çoğunluğu işlev olarak insanınki ile aynıdır. Dolayısıyla domuz geni üretmekle insan geni üretmek arasında hiçbir fark yoktur ve bu, haram ürün üretmeye sebep olamaz.

Sıkça duyulan "gen terapisi" yöntemindeki amaç GDO üretmektir. GDO burada insandır. Gen terapisi yönteminde yabancı DNA ve RNA makromolekülleriyle insan genomuna (genetik dizilim) doğrudan bir etki söz konusudur. GDO tüketimi sonrası oluşabilecek sağlık problemlerinin oluşma riskinin yüzbinlerce katı gen terapisi için geçerlidir ama işin adı "sağlık" olduğunda insanlar bu tedaviye karşı çıkamıyorlar. Yine gen terapisine karşı bir toplumsal oluşum göremedim, halbuki çok dikkatli olunması gereken olumlu bir teknoloji.

Bu işin en profesyonel şekilde ve yoğun kontrol altında yapılması hepimizin dileğidir ve bu şartlara uyulduğu takdirde GDO'nun insan sağlığına kısa ve uzun vadede hiçbir zararı olmayacaktır. Genetik bilimi size bu güveni verecek kadar ilerlemiştir. "Ben genetikçiyim, gdo çok zararlı" diye ortaya çıkan profesörler ise ya gerçekleri bildiği halde duygu sömürüsü yaparak cebini doldurmak amacında yahut hakikaten genetik hakkında "herhangi" bir bilgisi bulunmuyor.

Tolga Tarkan Ölmez
30 Ocak 2012